14 Şubat 2021 Pazar

Ercan Akarsu Pulbiber Dergisi'ne Anlattı

 Öncelikle merhabalar Ercan Bey.

Son günlerde Ulusal Basının gündemine çok sık giren “Bir Nesil Türkan Soray’la Mektuplaştı” adlı kitabınız hakkında konuşma talebimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz. Anladığımız kadarıyla bu üçleme bir kitap. Bu fikrin gelişme noktasından başlayalım mı?


Edebiyatımızda zincir eserlere rastlamak pek mümkün olmuyor. Olsa da sayıları az. “Bir Nesil Türkan Şoray’la Mektuplaştı” benim dokuzuncu aynı zamanda “Sultan Serisi” diyebileceğim üçlemenin son kitabı. İlk kitapta Türkan Hanım’ın kapak olduğu dergi görsellerine ve kendisiyle yapmış olduğum röportaja yer vermiştim. İkinci kitapta ise eskiden sinema girişlerinde dağıtılan ve adına “lobi kartı” denilen; filmlerin can alıcı sahnelerini içeren dikdörtgen şeklindeki kartları derleyerek tek bir kitapta topladım. Beraberinde de Türkan Şoray’la başrol oynamış aktörlere  –ulaşabildiğim kadarıyla-  ulaşarak Şoray’ı sordum ve anılarını benimle paylaşmalarını istedim. Sağ olsunlar beni kırmayıp projeme destek oldular. Şu an elinizde bulunan son kitap benim için en önemlisiydi. Senede 12–14 film çeken bir sanatçının o yoğunlukta bile hiç aksatmadan sevenleriyle ilgilenmesi ve geciktiği takdirde onlara özürler dileyen satırlar yazması beni çok etkiledi. Sizce de bu olay kitaplaşmaz mıydı?

Haberlerde dikkatimizi çeken en önemli konu Türkan Şoray’a gelen mektup sayısıydı.  İstanbul Boğaz Köprüsü uzunluğunun tam 8 misline eşit olduğunu okuyunca şaşırdık. Tabi ki hepsine yer vermeniz imkânsız olduğundan içlerinden en ilginç olanları seçmeniz olası. Mektupların genelini düşündüğünüzde sevenleri en çok hangi konularda Türkan Şoray’la iletişime geçmiş?

Türkan Şoray o günlerde bir nevi  “Güzin Ablalık” yapmış sanki. Çünkü sevenlerinin gözünde hem ulaşılmayacak kadar uzakta hem de yanı başlarında, ailelerinin içinde; bir abla, anne, dost, arkadaş ve herkesin sevgilisi… Dolayısıyla kendisine gelen mektupların konuları farklı olsa da cümlelerden sevgi fışkırıyor. Binlerce insanın şefkatli bir yüreğe sığınma ihtiyacı varmış gibi hissediyorsunuz. Hep bizden, içimizden biri olması kendisini yaşarken efsaneleştirdi. Hâliyle insanlar da bu kadar yakın bulduğu bir sanatçıya karşılıksız sevgi ve güven besledi, her istediğini satırlara dökebileceği mektuplar yazdı. Türkan Şoray kimi mektuplar için gözyaşı dökerken kimileri için mutluluktan uçuyordu. Gerçi duyguların her türlüsü için seviniyordu çünkü bu kendisine göre sevenleriyle kurduğu en iyi köprü, en çözülmesi zor güçlü bir bağdı. Bu sebeple mektupların içeriğinden de kitabı almayı düşünen okurlarımıza sürpriz olması için fazla bahsetmeyeceğim. Hepsine keyifli okumalar diliyorum.

Kitap çok yeni olsa da Türkan Şoray sevenlerinden aldığınız tepkileri merak ettim.

Haklısınız, kitap raflarda yerini alalı çok kısa süre oldu. Ulusal basın günlerdir gerek gazetelerinde gerek internet haber sitelerinde geniş yer verdi. Dış basının haber sitelerine dahi servis edildi. Bu olağanüstü ilgi elbette beni mutlu ediyor. Sonra sosyal medya üzerindeki Türkan Şoray sevenleri ve benim okurlarım da kitabı sahiplendiler.

Birbirinden güzel fotoğraflar çekerek sosyal medya hesaplarından paylaşımda bulunuyorlar. #birnesilturkansoraylamektuplasti diye tag açmışlar. Öte yandan ilk defa 35. İstanbul Kitap Fuarı’nda Kanes Yayınları standında satışa sunuldu. Fuara gelen binlerce okurun kitabı gördüklerinde verdikleri tepki gerçekten keyifliydi. Sanırım serinin finali daha çok içime sindi.

Siz “Bir Nesil Türkan Şoray’la Mektuplaştı” için serinin son kitabı diyorsunuz ama sizce Sultan’ı sevenler itiraz etmeyecek mi?

Serinin üç bölümden oluşacağını sürekli dile getiriyordum. Aslında ben roman yazarıyım. Bu proje Türk sinemasının 100. yılına özel olarak yapmak istediğim, Türkan Şoray’a duyduğum sevgiyi ölümsüzleştirmek adına planladığım bir çalışmaydı ve devamı gelmeyecek. Ayrıca yayınlanan üçlemenin fazlasıyla tatmin edici olduğunu düşünüyorum. Eş zamanlı olarak farklı çalışmalar da yayınlandı zaten.  Bu nedenle onu sonsuza kadar yaşatacak pek çok eser olduğunu biliyorum. Ben de çorbada tuzu bulunan yazarlardan bir tanesi olmak istiyordum ve bu isteğim gerçekleşti. Benden sonra farklı projeler planlayan yazarlar da olacaktır. Çünkü halka mal olmuş bir sanatçının hayatı ne kadar yazılırsa o kadar ölümsüzleşir.

 

Türkan Şoray’ın kitap hakkındaki düşüncelerine değinelim mi?

Konusu ne olursa olsun her sanatçı kendisi hakkında yapılan çalışmalara desteğini esirgemez. Türkan Hanım’da en başından beri projelerimi biliyordu. Ben ilginç ve sevenlerinin beklentileri çerçevesinde projeler geliştirmeye çalıştım. Yazılanları, söylenenleri, bilinenleri kitaplaştırmak tekrar olacağı için çalışmalarımın özgün olmasına gayret ettim. Onun sevgisinden ve samimiyetinden cesaret aldım. Elbette onu mutlu ettiği de kesin. Aksini hiç düşünmedim.

 

Aslında roman yazarı olduğunuzdan bahsettiniz. Biraz da diğer kitaplarınızdan söz edelim. Edebiyata nasıl başladınız ve geleceğe dair planlarınız neler?

Tabii ki. Edebiyata şiirle başladım. Her yazarın zaman zaman yaşadığı gelgitler vardır ve onları en rahat şiirle anlatır. Daha sonra 2012 yılında, beni çocukluğumdan beri çok etkileyen yaşanmış bir hikâyeyi kitaplaştırma fikri  yazın dünyasına daha çok bağladı. Fakat otobiyografi yerine içine kurgu da katarak kahramanımın hikâye içindeki rolünü mesaja dönüştürmeyi planladım. Kurgunun en zor yönü bir erkek yazar olarak kadın karakterimin ağzından yani birinci tekil şahıs anlatı tekniğini kullanmam oldu. Okurlarım tarafından gayet başarılı bulunduğu için sık karşılaştığım sorulara “Yazarken aynaya bakmadım.” diye cevap verdim. Kitap bittikten sonra iki ay kadar adını koyamadım. En sancılı süreçti ve temasını yansıtan hiçbir kelime dizisini yakıştıramadım. Yayıncıma teslim edeceğim gün içsesim “Berrin” olsun dedi. Sadece kahramanın adı yeterliydi. Kitabın en tartışmalı yönü de sonu oldu. Halen mutlaka devam etmeli tarzında yorumlar alıyorum. Belki de bu röportajın altına aynı yorumlar gelir kim bilir? Birkaç kez devam etmesi yönünde girişimim oldu fakat hayat devam ediyordu ve kitabın sonu öyle kalmalıydı. Bu dürtü beni devamını yazmaktan alıkoydu.

Şu sıralar uzun zamandır kurgusunu kafamda tamamladığım ve yazma aşamasına geçtiğim iki bölümden oluşacak yeni romanım üzerinde yoğunlaştım. Bu konuda okurlarımı da fazla beklettiğimi düşünerek suçluluk duyuyorum.  Berrin adlı romanımdan sonra bir de deneme kitabım çıktı. Hayatı sorgulayan yazılarım diyeceğim ama tam olarak öyle sayılmaz. Çünkü her bir deneme aslında roman olacak nitelikte. Hepsinin kafamda kurgusu var. Hepsinden bir roman kesinlikle çıkar ve ileride yazacaklarım için yol haritam diyebilirim.  Bu kitabın adında zorlanmadım. Çünkü insanların ortak paydasından bir melodi çıkar. Bu melodi bazen hüzünlü olur bazen mutluluk verici.  Güftesi yazılmamıştır çünkü. Adı vardır sadece. İkimizin Melodisi.

Bu güzel sohbetin akabinde biraz da havadan sudan konularda dedikodu ettik. Sonuçta ikimizin de dudaklarında bir gülümseme kaldı. Yazarımıza teşekkür ederek yanından ayrıldık. Sizlere de keyifli okumalar dileriz.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ercan Akarsu Akşam Gazetesi'ne Konuştu

  Ercan Akarsu: “Yalnızlık, insanın kendisini gerçekleştirmesi ve özgürleştirmesidir.” Çok sayıda kitap yazdı, hikâye anlattı, yerli yaban...