-Şairlik ve
yazarlığa başlamadan önce başka mesleğiniz oldu mu hiç?
Öncelikle şairlik- yazarlık meslek midir, diye
düşündüğümde içimden meslek olmaktan öte bir şey olduğu geçiyor. Çünkü meslekler bir eğitim süreciyle elde
edinilen yetilerdir. Şairlik ve yazarlık ise insan ruhunun aynasıdır. Herhangi
bir eğitimle değil hayata dair gözlemlerin fikir değirmeninde öğütüldükten
sonra imbikten geçirilerek kelimelerle vücut bulmasıdır.
Asıl mesleğim eğitimini aldığım Turizm İşletmeciliği. Ben
bu işi de fırsata dönüştürerek yazılarımda kullanabileceğim doneler
biriktirdim.
-Peki, düşünceleriniz,
duygularınızın kitap sayfalarına dökülmesi fikri ilk ne zaman doğdu?
Yazdıklarımı zaman zaman anneme okurdum. O da beni
sevgiyle dinler kelimelerimi çok özel bulurdu.
Fikir ondan çıktı aslında. Bana hep inandı ve inanmaya devam ediyor.
-Kitaplarınızın
arasında şiir de var roman da. Bir tür tercih etmek zorunda kalsanız,
kaleminizi hangisi için kullanırsınız, niye?
Şiir içseldir, anlık ilhamla dökülür. Okurla aynı duyguyu
paylaşmaktır. Bu nedenle şiir yazmaktan vazgeçmek zor ama kitap olur mu
konusunda tereddütlerim var. Anadolu insanı doğuştan şairdir ve
yaşanmışlıklarını hep kafiyelerle dile getirir. Her zaman kendi içine dönük
olduğu için onlara şiirle ulaşmak zor bence. Bu yüzden şiir kitapları satış
oranı en düşük kitaplar. Ya da artık kendini ispat etmiş usta şairlerin
kitapları tercih ediliyor. Ben şiirde iddialı olmadığım için tercihimi romandan
yana kullanırdım.
-İlk kitabınız
yayınladığında, neler hissettiniz, nasıl tepkiler aldınız? Söz konusu his ve
tepkiler, sonrasında sizin açınızdan nasıl sonuçlar doğurdu?
İlk kitabım ait olduğum dünyadan başka bir âleme adım atmak
gibiydi. Onunla sadece kapıyı aralamış oldum. İtiraf etmeliyim ki şiir
yazamadığımı fark ettim. Çünkü şiir hissettiğiniz duyguları en az kelimeyle
ifade etmektir ama benim söyleyeceklerim bitmiyor dizelere sığmıyordu. Bu
yüzden düz yazıya geçtim ve küçük hikâyeler, denemeler karalamaya başladım.
O zamanlar aklımda olan birkaç konu üzerinde uzun kurgular
hayal ediyordum. İçlerinden birisi yaşanmış bir hikâyeydi ve yazma konusu beni
ürkütüyordu. Çünkü yapmak istediğim şey o hayatı yaşayan kadının gözünden
anlatabilmekti. Onun dilinden yazarsam
hissettiklerini daha iyi yansıtacağımı ve en önemlisi okurun daha iyi empati
kurmasını sağlayacağımı düşünüyordum. Bu yüzden uzun süren bir yolcuğa çıktım
ve roman bittiğinde adını koyamadım. Hiçbir duygusal kitap ismini ona
yakıştıramadım. En sonunda kahramanın adını verdim ve “Berrin” adlı romanım
çıktı.
Daha sonra kenarda köşede kalmış uzun yıllar karaladığım
hayata dair yazıları derleyerek “İkimizin Melodisi” adını verdiğim kitabım
okuyucuyla buluştu. Herkesin güftesi olmayan bir melodisi vardır.
-Türk sinemasının
Sultanı Türkan Şoray’la nasıl tanıştınız? Türkan Şoray’lı kitapların fikri
nasıl oluştu? Sultanımızla ileride başka projeleri hayata geçirecek
misiniz?
Çocukluğum onun filmlerini izlemekle geçti. Bana göre
Türk Sineması’nın en güzel çağıydı çünkü tüm filmler bizi anlatıyordu.
Kahramanları çok tanıdıktı. Avrupa
özentisi kurgular türedikten sonra eski lezzeti kalmadı. O dönemin tüm
sanatçılarını o kadar yakından tanıyordum ki bunların arasında Türkan Şoray’ın
bende bambaşka yeri vardı. O kadar ki hayatının kesitlerini belki de ondan daha
iyi biliyordum. Onunla ilgili bulduğum her şeyi arşivliyordum.
İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra Türkan Şoray’ın
etkinliklerini takip etmeye başladım. Gittiği her yere gittim ve bunlardan
birisinde tanışma fırsatı buldum. Daha sonra samimiyetimiz ilerledikçe hakkında
bildiklerim ve arşivim onun da ilgisini çekti. Projelerimden bahsettikçe
aramızda sımsıkı bir bağ kuruldu. Galiba bir şeyler yapma konusunda heyecanım
onu da etkiledi ve Sinema’nın 100. Yılına özel üç kitaptan oluşan projem teker
teker hayata geçti.
“Bir Nesil Türkan Şoray’la Mektuplaştı” serinin son
kitabıydı. En özgün olanı da bu kitap bence… Çünkü çoğu insan 70’li yıllarda
Sultan’ın okurlarıyla bir gazete köşesinden mektuplaştığını bilmez. Belki de şu
an hayatta olmayan sevenleri var ve onların hayatta olan yakınları. İsimler
belli ve Sultan’ın verdiği cevaplar çok samimi. Bu yüzden herkesin kendini
arayacağı belki de bir sürprizle karşılaşacağı bir kitap oldu.
Kitaplaşma aşaması epeyce uğraştırdı çünkü gazete
kupürlerinin net bir şekilde okunur hâle gelmesini istedim. Özel bir kâğıt
kullanıldı ve yayınevim hiçbir giderden kaçınmadı.
-Ercan Akarsu,
kendini nerede görüyor, hedefi nedir, nelerdir, bulunduğu nokta, hedefine ne
kadar mesafede?
Edebiyat uzun ve sonu sonsuza uzanan bir yol.
Yapabileceklerim bu kadardı demek mümkün değil. Her gün yeni bir fikirle gözlerinizi
açarsınız. Bunların bir kısmını hayata geçirir yazmaya başlarsınız. Bazen de
yazdığınız sayfalarca yazıyı silip atarsınız. Hedefim daha iyisini yapmak ama
daha iyisi hangisi karar vermek zor. Bu tercih okuyucuya aittir ve mesafeyi de
onlar ayarlar.
-Marmaris’te uzun
yıllar yaşadınız, o yıllardan bahsedebilir misiniz? Marmaris hakkında
aklınızda biriken duygular düşünceler nelerdir?
Öğrencilik döneminde ilk stajımı yapmak için gelmiştim. O
kadar sevdim ki daha sonraki stajlarımı da Marmaris’te yapmayı istedim. Gerek
çalıştığım kurumların beni talep etmesi gerekse benim tercih etmem nedeniyle
uzun yıllar kaldım. O kadar güzel bir ilçe ki insana şiirler yazdırıyor. İlk
kitabımdaki şiirleri de orada yazdım zaten. “İkimizin Melodisi” adlı
kitabımdaki hayata dair denemelerim de İçmeler Sahili’ndeki kafelerde
yazılmıştır. Deniz ilham kaynağı oluyor
insana. Bir de kendine özgü havasını seviyorum Marmaris’in. Yeşil olan yerde
oksijen de çok oluyor ve özellikle akşamüzerleri hafiften esen rüzgâr
bunaltmıyor insanı. Sevginin tarifi ve
tanımı olamaz. Marmaris’i seviyorum.
-Sizin gibi değerli
bir yazarın dergimize röportaj vermesi bizi ne kadar mutlu etti, biliyor
musunuz? Bu son sorumdu. Umarım
okuyucularımıza hakkınızda keyifli bir söyleşi sunar, size de tercüman oluruz.
“Keşke şunu da sorsaydınız. Şunları da anlatmak isterdim” diye aklınızdan
geçirebileceğinizi düşünerek, son sözü size bırakıyorum. Teşekkürler.
Marmaris ikinci memleketim oldu âdeta. Kısacık sohbet birçok anıyı aynı anda gözümde canlandırdı. Kitaplarımı okumuş ya da okuyacak tüm Marmarislilere derginiz aracılığıyla sevgiler yolluyorum. Beni fahri hemşeri olarak kabul etmeleri onur verir. Düzenlenecek bir etkinlikte yeniden orada olmayı ve yüz yüze sohbet etmeyi çok isterim. Derginize de gösterdiğiniz nezaketten ve bana ayırdığınız sayfadan dolayı teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder