14 Şubat 2021 Pazar

Ercan Akarsu Şamata Plus Dergisi'ne Anlattı

 

Sizi, birbirinden değerli 9 kitabın yazarı olarak bütün Türkiye tanıyor. Ancak, ne yalan söyleyeyim, böylesine önemli bir şair ve yazarın adını Google’ın arama motoruna yazdığımda, özgeçmişine rastlamamak beni  çok şaşırttı. Bir yandan da Ercan Akarsu’nun hikâyesini  yazacak olmanın heyecanı sardı.  Kimdir, Ercan Akarsu, ne zaman, nerede doğmuştur, kısacası özgeçmişinizi öğrenebilir miyiz?

Google arama motoruna adımı yazdığınızda birçok Ercan AKARSU çıkıyor. Ben de onlardan birisiyim. Sıradan Anadolu insanı halkın içinden birisi…  Aslında bana göre bütün yazarlar öyledir. Onları diğerlerinden ayıran özelliği kelimeleriyle insanlara ulaşmış olmaları. Bu bağlamda nerede doğduğum ve yaşam hikâyem kısaca özgeçmişim hakkında yazılardan kaçındım.  1989 Adapazarı doğumluyum. Edebiyat adına ne yapmışsam hayatın içinde o kadar varım diyelim.

-Şairlik ve yazarlığa başlamadan önce başka mesleğiniz oldu mu hiç?

 Öncelikle şairlik- yazarlık meslek midir, diye düşündüğümde içimden meslek olmaktan öte bir şey olduğu geçiyor.  Çünkü meslekler bir eğitim süreciyle elde edinilen yetilerdir. Şairlik ve yazarlık ise insan ruhunun aynasıdır. Herhangi bir eğitimle değil hayata dair gözlemlerin fikir değirmeninde öğütüldükten sonra imbikten geçirilerek kelimelerle vücut bulmasıdır.

Asıl mesleğim eğitimini aldığım Turizm İşletmeciliği. Ben bu işi de fırsata dönüştürerek yazılarımda kullanabileceğim doneler biriktirdim.

-Peki, düşünceleriniz, duygularınızın kitap sayfalarına dökülmesi fikri ilk ne zaman doğdu?

 Yazdıklarımı zaman zaman anneme okurdum. O da beni sevgiyle dinler kelimelerimi çok özel bulurdu.  Fikir ondan çıktı aslında. Bana hep inandı ve inanmaya devam ediyor.

-Kitaplarınızın arasında şiir de var roman da. Bir tür tercih etmek zorunda kalsanız, kaleminizi hangisi için kullanırsınız, niye?

Şiir içseldir, anlık ilhamla dökülür. Okurla aynı duyguyu paylaşmaktır. Bu nedenle şiir yazmaktan vazgeçmek zor ama kitap olur mu konusunda tereddütlerim var. Anadolu insanı doğuştan şairdir ve yaşanmışlıklarını hep kafiyelerle dile getirir. Her zaman kendi içine dönük olduğu için onlara şiirle ulaşmak zor bence. Bu yüzden şiir kitapları satış oranı en düşük kitaplar. Ya da artık kendini ispat etmiş usta şairlerin kitapları tercih ediliyor. Ben şiirde iddialı olmadığım için tercihimi romandan yana kullanırdım.

-İlk kitabınız yayınladığında, neler hissettiniz, nasıl tepkiler aldınız? Söz konusu his ve tepkiler, sonrasında  sizin açınızdan nasıl sonuçlar doğurdu?

İlk kitabım ait olduğum dünyadan başka bir âleme adım atmak gibiydi. Onunla sadece kapıyı aralamış oldum. İtiraf etmeliyim ki şiir yazamadığımı fark ettim. Çünkü şiir hissettiğiniz duyguları en az kelimeyle ifade etmektir ama benim söyleyeceklerim bitmiyor dizelere sığmıyordu. Bu yüzden düz yazıya geçtim ve küçük hikâyeler, denemeler karalamaya başladım.

O zamanlar aklımda olan birkaç konu üzerinde uzun kurgular hayal ediyordum. İçlerinden birisi yaşanmış bir hikâyeydi ve yazma konusu beni ürkütüyordu. Çünkü yapmak istediğim şey o hayatı yaşayan kadının gözünden anlatabilmekti.  Onun dilinden yazarsam hissettiklerini daha iyi yansıtacağımı ve en önemlisi okurun daha iyi empati kurmasını sağlayacağımı düşünüyordum. Bu yüzden uzun süren bir yolcuğa çıktım ve roman bittiğinde adını koyamadım. Hiçbir duygusal kitap ismini ona yakıştıramadım. En sonunda kahramanın adını verdim ve “Berrin” adlı romanım çıktı.

Daha sonra kenarda köşede kalmış uzun yıllar karaladığım hayata dair yazıları derleyerek “İkimizin Melodisi” adını verdiğim kitabım okuyucuyla buluştu. Herkesin güftesi olmayan bir melodisi vardır. 

-Türk sinemasının Sultanı Türkan Şoray’la nasıl tanıştınız? Türkan Şoray’lı kitapların fikri nasıl oluştu?  Sultanımızla ileride başka projeleri hayata geçirecek misiniz?

 Çocukluğum onun filmlerini izlemekle geçti. Bana göre Türk Sineması’nın en güzel çağıydı çünkü tüm filmler bizi anlatıyordu. Kahramanları çok tanıdıktı.  Avrupa özentisi kurgular türedikten sonra eski lezzeti kalmadı. O dönemin tüm sanatçılarını o kadar yakından tanıyordum ki bunların arasında Türkan Şoray’ın bende bambaşka yeri vardı. O kadar ki hayatının kesitlerini belki de ondan daha iyi biliyordum. Onunla ilgili bulduğum her şeyi arşivliyordum.

İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra Türkan Şoray’ın etkinliklerini takip etmeye başladım. Gittiği her yere gittim ve bunlardan birisinde tanışma fırsatı buldum. Daha sonra samimiyetimiz ilerledikçe hakkında bildiklerim ve arşivim onun da ilgisini çekti. Projelerimden bahsettikçe aramızda sımsıkı bir bağ kuruldu. Galiba bir şeyler yapma konusunda heyecanım onu da etkiledi ve Sinema’nın 100. Yılına özel üç kitaptan oluşan projem teker teker hayata geçti.

“Bir Nesil Türkan Şoray’la Mektuplaştı” serinin son kitabıydı. En özgün olanı da bu kitap bence… Çünkü çoğu insan 70’li yıllarda Sultan’ın okurlarıyla bir gazete köşesinden mektuplaştığını bilmez. Belki de şu an hayatta olmayan sevenleri var ve onların hayatta olan yakınları. İsimler belli ve Sultan’ın verdiği cevaplar çok samimi. Bu yüzden herkesin kendini arayacağı belki de bir sürprizle karşılaşacağı bir kitap oldu.

Kitaplaşma aşaması epeyce uğraştırdı çünkü gazete kupürlerinin net bir şekilde okunur hâle gelmesini istedim. Özel bir kâğıt kullanıldı ve yayınevim hiçbir giderden kaçınmadı.

-Ercan Akarsu, kendini nerede görüyor, hedefi nedir, nelerdir, bulunduğu nokta, hedefine ne kadar mesafede?

 Edebiyat uzun ve sonu sonsuza uzanan bir yol. Yapabileceklerim bu kadardı demek mümkün değil. Her gün yeni bir fikirle gözlerinizi açarsınız. Bunların bir kısmını hayata geçirir yazmaya başlarsınız. Bazen de yazdığınız sayfalarca yazıyı silip atarsınız. Hedefim daha iyisini yapmak ama daha iyisi hangisi karar vermek zor. Bu tercih okuyucuya aittir ve mesafeyi de onlar ayarlar.

-Marmaris’te uzun yıllar yaşadınız, o yıllardan bahsedebilir misiniz? Marmaris hakkında  aklınızda biriken duygular düşünceler nelerdir?

Öğrencilik döneminde ilk stajımı yapmak için gelmiştim. O kadar sevdim ki daha sonraki stajlarımı da Marmaris’te yapmayı istedim. Gerek çalıştığım kurumların beni talep etmesi gerekse benim tercih etmem nedeniyle uzun yıllar kaldım. O kadar güzel bir ilçe ki insana şiirler yazdırıyor. İlk kitabımdaki şiirleri de orada yazdım zaten. “İkimizin Melodisi” adlı kitabımdaki hayata dair denemelerim de İçmeler Sahili’ndeki kafelerde yazılmıştır.  Deniz ilham kaynağı oluyor insana. Bir de kendine özgü havasını seviyorum Marmaris’in. Yeşil olan yerde oksijen de çok oluyor ve özellikle akşamüzerleri hafiften esen rüzgâr bunaltmıyor insanı.   Sevginin tarifi ve tanımı olamaz. Marmaris’i seviyorum.

-Sizin gibi değerli bir yazarın dergimize röportaj vermesi bizi ne kadar mutlu etti, biliyor musunuz? Bu son sorumdu. Umarım okuyucularımıza hakkınızda keyifli bir söyleşi sunar, size de tercüman oluruz. “Keşke şunu da sorsaydınız. Şunları da anlatmak isterdim” diye aklınızdan geçirebileceğinizi düşünerek, son sözü size bırakıyorum. Teşekkürler.

Marmaris ikinci memleketim oldu âdeta. Kısacık sohbet birçok anıyı aynı anda gözümde canlandırdı. Kitaplarımı okumuş ya da okuyacak tüm Marmarislilere derginiz aracılığıyla sevgiler yolluyorum.  Beni fahri hemşeri olarak kabul etmeleri onur verir. Düzenlenecek bir etkinlikte yeniden orada olmayı ve yüz yüze sohbet etmeyi çok isterim.  Derginize de gösterdiğiniz nezaketten ve bana ayırdığınız sayfadan dolayı teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ercan Akarsu Akşam Gazetesi'ne Konuştu

  Ercan Akarsu: “Yalnızlık, insanın kendisini gerçekleştirmesi ve özgürleştirmesidir.” Çok sayıda kitap yazdı, hikâye anlattı, yerli yaban...